Son verilere göre Türkiye'de işsizlik artarken, sanayi üretimi de daralıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, Haziran ayında işsizlik oranı önceki aya göre % 0,7 puan artarak % 9,2'ye yükseldi.
Sanayi üretiminde Mayıs ayında başlayan daralma Haziran ayında hızlanarak devam etti. Öncü veri, Haziran'da aylık bazda % 2,1, yıllık bazda % 4,7 oranında daraldı. Böylece yıllık bazda sanayi üretiminde 16 ayın en büyük düşüşü gerçekleşti.
TÜİK verilerine göre Türkiye'de Temmuz itibarıyla yıllık enflasyon, baz etkisiyle görülen düşüşe rağmen % 61,78.
İktisatçı ve eski Hazine Müsteşarı Dr. Mahfi Eğilmez, 12 Ağustos'ta X (eski adıyla Twitter) hesabından paylaştığı sanayi üretimi ve işsizlik rakamları üzerinden, Türkiye ekonomisinin stagflasyona gittiği değerlendirmesinde bulundu.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 13 Ağustos'ta X hesabında, işsizlik ve cari açık verilerini değerlendirdi.
Şimşek, bu yıl tek haneli işsizlik oranı öngördüklerini söyledi.
'Stagflasyona doğru bir gidişat var'
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan ekonomistlere göre ise Türkiye’yi stagflasyon tehlikesinin beklediği bir gerçek.
Ege Üniversitesi İktisat Politikası Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Aykut Lenger, sanayi üretimindeki daralmanın endişe verici olduğunu söylüyor.
Bu verinin ülke ekonomisi açısından öncü gösterge olduğunu söyleyen Lenger, sanayi üretimindeki gerilemenin gayri safi yurt içi hasıla yani büyüme verilerini de etkileyeceğini belirtiyor.
Lenger, “Mevcut dezenflasyon politikası, talebi kısma yönüyle, ekonomik büyümenin yavaşlamasına yol açan bir niteliğe sahip. Bundan vazgeçip, büyümeyi artırmaya yönelmeyeceklerini varsayarsak, üçüncü çeyrekte de küçülme söz konusu olabilir. Dolayısıyla ikinci ve üçüncü çeyrekte stagflasyon etkisi gözlenebilir" diyor.
İktisatçı Mustafa Sönmez de Türkiye'de stagflasyon eğilimi olduğu görüşünde. Sönmez, yüksek enflasyona dikkat çekiyor:
“Ekonomideki soğuma ve işsizliğe eşlik eden bir de enflasyon süreci yaşıyoruz. Her ne kadar yıllık enflasyon düşüyor gibi görünse de aylık % 2-3’leri bulan bir enflasyon süreci devam ediyor.
"Bu iki eğilimin sürmesi halinde stagflasyon, yani enflasyon içinde durgunluk belası Türkiye’ye musallat olabilir. Bu bir eğilim, henüz kesinleşmiş bir olgu değil ama buraya doğru bir gidişat olduğunu söyleyebiliriz."
"Enflasyon düşerken ekonominin yavaşlaması biraz anlaşılır bir şeydir, ancak hem yüksek enflasyon sürerken hem de ekonominin durağanlaşması, baş edilmesi güç bir problemdir.”
'Baş edilmesi daha güç bir problem'
Ekonomistlere göre, yüksek enflasyon, ekonomide duraklama ve artan işsizlikle birlikte yaşandığında çok daha can yakıcı bir hale dönüşüyor.
İşsizlik artarken enflasyonla mücadele etmek, özellikle sabit ve dar gelirli insanların reel gelirlerini azaltıyor ve en zorunlu harcamaların dahi kısılmasına yol açıyor.
İktisatçı Mustafa Sönmez'e göre ise stagflasyon aynı anda enflasyon ve işsizlik gibi iki derin problemle karşı karşıya kalmak anlamına geliyor:
"Hem ekonomi daraldığı için işinizi kaybediyorsunuz ya da yeterince maaş alamıyorsunuz, hem de fiyatlar artmaya devam ediyor. Bunlardan en azından biri terbiye edilse, örneğin fiyatların artışı durdurulsa, belki geçici süreliğine işsiz kalmaya katlanabilirsiniz.
"Fakat aynı anda fiyatlar artmaya devam ediyorsa, o zaman durumunuz tehlikeye giriyor. Hem gelir kaybediyorsunuz hem de enflasyonla gelirler arasındaki makas giderek açılıyor. Bu baş edilmesi daha güç bir problem."
'Vergide adalet ve üretimde bolluk'
Türkiye son birkaç yıldır yüksek enflasyonla mücadele etmesine rağmen, neden şimdi stagflasyon riskiyle karşı karşıya kaldı?
Ekonomistlere göre Türkiye'nin enflasyonu düşürme politikası, ekonomide zorunlu olarak durgunluğa yol açıyor. Mevcut politikada öne çıkan unsur, talebin kısılması.
Fakat buna rağmen enflasyon, azalma eğilimi göstermekle birlikte, istenen hızda ve seviyede düşürülemiyor.
Enflasyonun sadece talebi kısarak değil arzı da artırarak çözülmesi gerektiğini söyleyen Sönmez, "Tehlikeli olan şu ki; bu program, enflasyonu hemen yatıştıramıyor" diyor:
"Özellikle gıda enflasyonunda olduğu gibi, bazı ürünlerin fiyatı yeterince üretilmediği için yükseliyor. Sadece talep ayaklı değil, arz ayaklı bir enflasyon var. Bu da işi zorlaştırıyor ve stagflasyon eğilimini güçlendiriyor.
"Gıda üretimini bollaştırmak, kiralık konut arzını artırmak gibi yapısal birtakım önlemler de almak gerekiyor. Sadece ekonomiyi soğutmak ve talebi azaltmak yeterli olmuyor."
Prof. Dr. Aykut Lenger de enflasyonun sadece talebi kısmakla değil, tekelci kârlara karşı bir mücadele ve adaletli vergilerle de çözülebileceğini söylüyor:
"Biz genellikle satın aldığımız mallar üzerinden vergi ödüyoruz ama bunu en zengin ve en yoksul insan eşit biçimde ödüyor. Vergide adaletsizlik, fiyatların yükselmesine ve geniş halk kesimlerinin enflasyonu daha şiddetli hissetmesine neden oluyor. Eşitliğe dayanan ve vergi gelirlerini azaltmayan bir vergi reformu da enflasyonu azaltabilir."
İnsanların geleceğe yönelik ekonomik beklentilerinin de enflasyon düzeyini çok derinden etkilendiğini kaydeden Lenger, adaletli bir vergi reformuyla fiyatların azaldığını gören vatandaşların, enflasyon beklentilerini değiştireceğini söylüyor.
Türkiye ekonomisinin stagflasyon deneyimleri
Mahfi Eğilmez, 2018 yılında BBC Türkçe'de yayımlanan analizinde göre, Türkiye ekonomisinin geçmişte stagflasyonla birkaç kez karşılaştığını yazmıştı.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında 1948'de enflasyon (TEFE) % 7,5'e yükselmişken, GSYH % 0 büyümede kalmıştı. 1991 yılında ekonomi % 0,4 büyürken enflasyon (TÜFE) % 71,1'e çıkmıştı.
2008'de % 0,8'e düşen büyüme ve % 8,1'e varan enflasyon ile Türkiye ekonomisi stagflasyona yaklaşmıştı.
En son 2018 yılının son çeyreği ve 2019 yılının ilk çeyreğindeki veriler yeni bir stagflasyon dönemini işaret ediyordu.